Reklam Alanı
Reklam Alanı

DHA YURT BÜLTENİ – 5

Reklam Alanı
featured
service
Reklam Alanı

1) KADIRALAK YAYLASI’NA ‘KESİN KORUNACAK HASSAS ALAN’ TALEBİ
 
TRABZON’un Tonya ilçesinde, ‘3’üncü derece doğal sit alanı’ olan statüsünün ‘sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım’ alanı olarak değiştirilmesi kararı mahkemece iptal edilen, Uluslararası Bern Sözleşmesi gereği korunan ‘mavi yıldız’ çiçeğinin yetiştiği Kadıralak Yaylası’nın yeni statüsü merak ediliyor. Bazı hukukçular, statü iptali kararını emsal olarak nitelendirirken, sivil toplum kuruluşu temsilcileri, çevreciler ve akademisyenler de etkin koruma istedikleri yaylanın ‘kesin korunacak hassas alan’ veya ‘nitelikli koruma alanı’ statüsüne kavuşturulmasını istiyor. 
Tonya ilçesine 9 kilometre uzaklıkta olan, her yıl nisan ayında açan ve Uluslararası Bern Sözleşmesi gereği korunan, ince ve uzun yapraklı ‘mavi yıldız’ çiçeğinin yetiştiği, Karadeniz’in gözde yerleri arasındaki Kadıralak Yaylası’nın ‘3’üncü derece doğal sit alanı’ olan statüsünün ‘sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı’ olarak değiştirilmesi, yargıya taşındı. Yeni statünün, yaylanın doğal yapısını bozacağını öne süren bölge halkı, Trabzon Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 26 Mayıs 2017 tarihli ve 785 sayılı kararının iptali istemiyle Trabzon İdare Mahkemesi’nde dava açtı.
RET KARARI BOZULDU
Davayı 27 Mart 2018’de reddeden yerel mahkemenin kararı, Samsun Bölge İdare Mahkemesi 2’nci İdare Dava Dairesi’nce bozuldu. İstinaf mahkemesi çevre, ziraat ve orman mühendisleri ile peyzaj mimarı, zoolog, biyolog ve botanik uzmanlarından oluşan heyetle bilirkişi keşfi yapılarak, yaylanın ‘sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı’ özelliği taşıyıp, taşımadığının tespit edilmesi istedi.
KARAR İPTAL EDİLDİ
Trabzon İdare Mahkemesi, bilirkişilerin katılımı ile yaylada keşif yaptı. Yaylanın koruma statüsünün değiştirilmesi kararının Uluslararası Bern Sözleşmesi’ni ihlal ettiğini ve Türkiye’nin tazminat ödemekle karşı karşıya kalacağını savunan hukukçular ile yöre halkı da karardan vazgeçilmesini istedi. Samsun Bölge İdare Mahkemesi, Trabzon Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu’nun 785 sayılı Kadıralak Yaylası’nın ‘3’üncü derece doğal sit alanı’ olan statüsünün ‘sürdürülebilir koruma ve kontrollü kullanım alanı’ olarak değiştirilmesi yönündeki kararını iptal etti. Rapordaki değerlendirmeleri ve ‘nitelikli koruma alanı’ olması gerektiği tavsiyesini göz önüne alan mahkeme, Kadıralak Yaylası’na yeni statü kazandırılmasına karar verdi.
Kadıralak Yaylası’nın yeni statüsünün ne olacağı merak konusu olurken, bazı hukukçular, statü iptali kararını emsal olarak nitelendiriyor. Bazı sivil toplum kuruluşu temsilcileri, çevreciler ve akademisyenler de etkin koruma istedikleri yaylanın ‘kesin korunacak hassas alan’ veya ‘nitelikli koruma alanı’ statüsüne kavuşturulup, bölgenin kaçak yapılardan arındırılmasını istiyor. 
‘KARAR, SALDA GÖLÜ İÇİN EMSAL NİTELİĞİ TAŞIYOR’
Avukat Ozan Karagöz, kararın, statü tartışması yaşanan tabiat alanlarına yönelik davalarda emsal olabileceğini belirterek, “Dava dosyasında sunulan raporlarda, alanın aslında ne derece endemik, korunması gereken bitki ve hayvan türlerine ev sahipliği yaptığını öğrenmiş olduk. Bölge İdare Mahkemesi’nin vermiş olduğu karardaki tespitler, hukuka aykırılıklar ve alanın ne şekilde korunması gerekeceği yönündeki açıklamalar çok önemli bir değer taşıyor. Emsal mahkeme kararlarının ‘sürdürülebilir koruma’, ‘kesin koruma’ ve ‘nitelikli koruma’ alanları arasındaki ayrımları için verilen hukuki kararlar dikkate alındığında, Salda Gölü için de bu kararın emsal boyutta kullanılabileceği görüşündeyiz. Salda Gölü, Kadıralak Yaylası, Uzungöl, Ayder Yaylası gibi alanlar çok değerli. Bu alanları değerli hale getirenler bizler değil tabiattır. Bizim üzerimize düşen yükümlülük bu alanları acımasız şekilde kullanmak değil, korumak ve gelecek kuşaklara aktarmaktır” dedi.
‘SOSYAL VE EKOLOJİK PROBLEM VAR’
Trabzon Doğal ve Tarihi Değerleri Koruma Derneği Başkanı Doç. Dr. Coşkun Erüz, Kadıralak Yaylası’ndaki sorunun, yörede sürdürülen yaşam nedeniyle hem ekolojik hem sosyal boyutunun olduğu değerlendirmesinde bulundu. Erüz, “Yayla olan bir alanda siz vatandaşı oradan çıkarmadan, yapıların tamamını ortadan kaldırmadan ‘nitelikli’ veya ‘mutlak koruma alanı’ yapma şansınız yok. Orada sosyal ve ekolojik problem var. Ekolojik problemi çözmeye çalıştığınızda sosyal probleme dönüşecek çünkü vatandaşı oradan çıkarmak zorundasınız. Vatandaşı çıkaramazsanız ekolojik olarak o türleri orada koruyamazsınız” diye konuştu.
‘KAÇAK YAPILAR KALDIRILMALI’
Yöre halkının kadimden gelen kullanım hakkının korunup, yaylacılık kültürüne zarar verilmeden bölgedeki kaçak yapıların yıkılması gerektiğini belirten Doç. Dr. Erüz, “Son 4 yıldaki yapıların oradan mutlaka çıkarılması gerekiyor çünkü hepsi kaçak. Yaylada özellikle 2 hatta 3 katlı betonarme bir yapının yapılması asla söz konusu değil. Kadimden gelen kullanım hakları olmakla birlikte oradaki hiçbir yapının ne tapusu ne de yasal statüsü yok. Orada kadimden gelen halkların dışındaki yeni yapıların mutlaka kaldırılması gerekiyor. Bunu da kadimden beri gelip yaylacılık yapanların yaşama hakkını elinden almadan ve hayvancılığı yok etmeden bunu sürdürmemiz gerekiyor. Kadıralak, ‘nitelikli koruma alanı’na çevrildiğinde yeniden değerlendirilip, sınırlarının çok net şekilde ortaya konması ve uygulanması gerekiyor” dedi. 
‘MEVCUT HALDE DE ŞİMDİ DE KORUYAMIYORUZ’
TMMOB Peyzaj Mimarları Odası Trabzon Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Ahmet İhsan Hacıfettahoğlu da bölgede artan yapılaşmaya dikkati çekerek, “Mevcut yapı stokunun yüzde 90’ı ‘3’üncü derece sit’ alanındayken yapılmış yapılardır. Biz mevcut halde de orayı koruyamadık. Şu anda geçeceği halde de koruyamıyoruz. Benim görüşüme göre ‘kesin korunacak alan’ olmalı. Ancak hangisi olursa olsun uygulanmasının çok doğru şekilde hiçbir mücbir sebep gösterilmeksizin devam ettirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Mevcut yapı stokunun hava fotoğraflarıyla tespit edilmesi ve tespit edilen yapılar haricinde yapılacak olan tüm yapıların cezai işleme tabii tutulması ve yıktırılması gerekmektedir. Kadıralak’ı ancak bu şekilde koruyabiliriz. Kanun ve yönetmeliklerin doğru uygulanması lazım ki bu kazanımlar hayata geçsin” diye konuştu. 
KADIRALAK YAYLASI
Tonya ilçesine 9 kilometre uzaklıktaki Kadıralak Yaylası, her yıl nisan ayında açan ‘mavi yıldız’ çiçekleri ile mora bürünüyor. Yok olma tehlikesi bulunan, ince ve uzun yapraklı çiçek, Uluslararası Bern Sözleşmesi gereği Türkiye’nin korumakla yükümlü olduğu endemik bitkiler arasında bulunuyor. Nisan ayında doğa fotoğrafçılarının akınına uğrayan Kadıralak Yaylası, ‘tabiat parkı’ ilan edilmişti.

Görüntü Dökümü
———————–
– Ozan Karagöz röportajı
– Doç Dr. Coşkun Erüz röportajı
– Ahmet İhsan Hacıfettahoğlu röportajı
– Kadıralak drone görüntüsü
– Detaylar

Haber: Selay SAYKAL – Kamera: Tolga SAĞLAM/ TRABZON(DHA) 

================================================================

2) YANAN OSMANLI ESERİ CAMİ, 125 YIL SONRA İBADETE AÇILIYOR
 
ANTALYA’da 1896’da çıkan yangın sonrası kullanılmayan, bugüne kadar da yüzde 50’den fazlası yıkılan Şehzade Korkut Camisi, Roma döneminden Cumhuriyete yedi ayrı dönemin izleri korunarak, açık hava müzesi ve cami konseptiyle 125 yıl sonra yeniden ibadete açılıyor.
Kentin tarihi semti Kaleiçi’nde, Selçukluların fethi sonrası kiliseden camiye çevrilerek, Şehzade Korkut’un adının verildiği camide, 1896 yılında yangın çıktı. Kubbesi ve minaresinin ahşap külahı yanan cami, büyük hasar görünce ibadete kapatıldı. Zaman içinde yenilenmemesi yüzünden camiye, halk arasında ‘kesik minare’ denilmeye başlandı. Daha önce 6 kez müdahale edilen, en ciddi restorasyonu 1974’te yapılan Şehzade Korkut Camii’nin yeniden ibadete açılması için 2017 yılının nisan ayında restorasyon ihalesi yapıldı ve temmuz ayında sözleşme imzalandı.
KÜLAHI YERİNE KONULDU
Selçukluların Antalya’yı fethiyle ‘fethin sembolü’ olan, Osmanlı İmparatorluğu döneminde ise 2’nci Bayezid’in oğlu Şehzade Korkut’un Teke Sancak Beyliği’ne atanması ile onarılan caminin restorasyonu sürdürülüyor. Çalışmalar kapsamında, caminin ‘kesik minare’ olarak anılmasına neden olan minaresine, 123 yıl sonra ahşap külah takıldı.
Kilise döneminden itibaren 15 asırlık bir yapı olduğunu belirten Vakıflar Bölge Müdürü Hüseyin Coşar, Şehzade Korkut Camii’nin Kaleiçi’nde Antalya’nın tarihini simgeleyen en önemli eser olduğunu söyledi.
YABANCILAR BİLE ‘KURTARIN’ DİYE YAZI YAZMIŞ
Önceki yıllarda yurt dışından gelen yabancı akademisyenlerin bile yazılar yazarak, ‘Burayı bir an önce kurtarın, burası çok önemli bir yapı’ diye uyarıları olduğunu da anlatan Coşar, “Günümüze kadar böyle gelmişti. Yapı 123 yıldır açık olduğu için, kapalı bir mekan dahi olsa 5-10 yılda deforme oluyor, burası 123 yıldır açık vaziyetteydi. En sağlam görünen yerler bile topraklaşmış, mukavemet gücü kalmamıştı ve çok nitelikli bir eser burası, 7 dönem var bunun içinde. Restorasyonda bu 7 dönemi de yansıtmak istedik ve 2016-17’lerde bu işe, proje artı uygulama şeklinde başladık” diye konuştu.
80’E YAKIN KİŞİNİN YER ALDIĞI BİLİM HEYETİ
Bir bilim heyeti oluşturulduğunu, ayrıca yüklenici firmanın da danışman hocalarından oluşan toplamda 70-80 kişilik ekip bulunduğunu kaydeden Coşar, “Hakikaten çok zor bir süreçti, karar verilmesi de çok çok zordu. Bu noktada koruma kuruluna, neredeyse her hafta bizi ziyaret eden o zamanki valimiz Münir Karaloğlu’na çok şey borçluyuz bu yapının ayağa kaldırılmasında. Çünkü ciddi inisiyatif almak gerekiyordu ve o inisiyatifi hep birlikte kamu kurumları, valilik, Vakıflar Genel Müdürlüğümüz olarak aldık ve başladık” dedi.
ROMA’DAN CUMHURİYET DÖNEMİNE
Restorasyondaki mantığın, kesinlikle üzerini kapatmadan, hiçbir şekilde müdahale etmeden mevcudu korumak ve sağlamlaştırmak olduğunu anlatan Coşar, “Mimari gereklilikten dolayı çatı yaptık. Baktığımızda hangi dönemde ne yapıldığı burada belli. Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı, Cumhuriyet hepsini koruduk. Yapıyla çok uyumlu olmayan tonozlar var örneğin, ama 1970’lerde yapılmış bir müdahale ve o müdahaleyle daha fazla yıkılması önlenmiş. Onu bile koruduk. Dolayısıyla şu an baktığımızda burası zaten müze-cami fonksiyonuyla dış çevresi de çok güzel olacak” dedi.
1100 MİMARİ TAŞ AVLUDA SERGİLENECEK
Yapıda 1100 civarında mimari kalıntı taşın tek tek projelendirildiğini, paftalarının yapıldığını ve bunların avluda sergileneceğini dile getiren Hüseyin Coşar, şunları söyledi:
“Caminin değişik bölgelerinde cam bölmeler yapıldı ve alttaki mimari kalıntılar görülebilecek. Cami fonksiyonuyla da işlev verileceği için müezzin mahfili, minberi, mihrabı hepsi tamamlandı, avizeleri konuldu. Şu an son rötuşlarını yapıyoruz. Şu ana kadar yürütülen en zor restorasyon diyebilirim. Çünkü çok fazla belirsizlik var, yedi dönem var, o dönemler birbirine karışmış ama temel mantık olarak bilim heyeti ve koruma kurulumuzun da bu konudaki anlayışı, ‘bu yapıyı mevcut haliyle koruyalım.’ Çünkü daha önce sıva yapılmıştı.”
YÜZDE 50’DEN FAZLASI YIKIKTI
123 yıllık süreçte yapının yüzde 50’den fazlasının yıkık vaziyette olduğuna dikkat çeken Coşar, “Zaten çatı yoktu. Birçok duvarı yeniden ördük. Üzerine çıkıldığında sallanıyordu ve her an düşme tehlikesi vardı. Muhtemelen buralar da yıkılacaktı. Örneğin sağlam görünen bir duvar vardı ve restorasyon aşamasındayken yıkıldı. Güney duvarı baştan sona beden duvarı 39 santim şakulünden kayıktı. O taşları söküp numaralandırdık, derz aralarındaki tuğla parçalarını bile numaralandırıp aynı yerine koyduk” dedi.
TÜRKİYE’DE İLK UYGULAMA
Restorasyonda Türkiye’de bir ilk uygulandığını da söyleyen Coşar, muhtemelen yurt dışında da olmayan uygulamayı şöyle anlattı:
“Limra taşı mukavemete daha zayıf olduğu için yüzlerce parçaya ayrılmıştı. Mantık olarak bunları söküp yenisiyle değiştirmemiz lazımdı. Çünkü mukavemeti kalmamıştı. Bu defa da tamamen yeni taş yapılmış cami gibi gözükeceği için bilim heyetimiz bunun üzerinde çok çalıştı. Nasıl bunları bir araya getirebiliriz diye ve bazıları 100’den fazla parça olduğundan tek tek birleştirdik. Sonra bütün taşları tek tek çelik kafes içine aldık. Dolayısıyla yük çelik kafeslere bindi ve taşları özgün halde koruyabildik. Türkiye’de böyle başka bir uygulama yok.”
MONOPTEROS BULUNDU
Restorasyonda son rötuşların yapıldığını, 2 aya kadar tamamlanacağını, bu süreçle birlikte 125 yıl sonra caminin yeniden ibadete açılacağını belirten Coşar, alanda bir de monopteros (çatıyı destekleyen, ancak duvarı olmayan dairesel sütun) bulunduğunu açıkladı. Coşar, “Cami karşısında bir alan vardı ve valilik kamulaştırdı. Oraya da proje ürettik, buranın şadırvan ve tuvaleti, üzerine de kültür evi yapacağız. Camide ufak tefek işlemler kaldı. Avlu kısmında da restorasyona başladığımızda monopterosun yarısı gözüküyordu, yarısı da yolun altındaydı. Roma dönemine ilişkin çok önemli yapı fakat kaldırım altında kalmıştı. Üzerindeki kalıntı da köşedeydi. Koruma kurulundan izinle kazı yapıldı ve monopterosun tamamı çıkarıldı” dedi.

Görüntü Dökümü
———————–
– Cami dış plan görüntü
– Cami içenden görüntü
– Taş duvarlardan görüntü
– Işıklandırma sisteminden görüntü
– Cami tavanından görüntü
– RÖP: Hüseyin Çoşar
– Detaylar

Reklam Alanı

HABER: Mehmet ÇINAR-KAMERA: Mehmet KILIÇASLAN/ ANTALYA, (DHA)

================================================================

3) BU BİTKİ SADECE TUZ GÖLÜ HAVZASINDA YETİŞİYOR
 
AKSARAY Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Seher Karaman Erkul, Tuz Gölü havzasında 70’ten fazla endemik bitki yetiştiğini ve bunlardan bir tanesinin de ‘tuz beğendi’ olduğunu söyledi. Doç. Dr. Erkul, “Bu bitki sadece dünyada Eskil ilçesinin doğu bölümlerinde yer alıyor ve çiçek açmış durumda” dedi.
Aksaray’da endemik bitkilerle ilgili araştırma yapan akademisyen Doç. Dr. Seher Karaman Erkul, Doç. Dr. Mehtap Tekşen ile birlikte kentin farklı bölgelerinde ve Tuz Gölü havzasında çalışmalarını sürdürüyor. Aksaray Belediyesi’nin desteğiyle gerçekleşen araştırma çalışmaları sırasında Doç. Dr. Erkul ile Doç. Dr. Teşken, sadece havzada yetişen bitkilere de rastladı.
Tuz Gölü havzasında 70’ten fazla endemik bitki yetiştiğini belirten Doç. Dr. Erkul, “Mevsim itibari ile çiçeklenen 2 bitki çok dikkatimizi çekti. Bunlardan birisi ‘tuz beğendi’ bitkisidir. Bu bitki sadece dünyada Eskil ilçesinin doğu bölümlerinde yer alıyor ve çiçek açmış durumda. Diğer bitki ise bizlerin 2021 yılının ilk ayında, bilim dünyasına tanıttığımız ‘acı düğün’ çiçeğidir. Bizler Hasan Dağı civarına gittiğimizde daha yüksek rakımlarda yetişen bitkilere rastlıyoruz. Yine bu dönemde birçok laleyi fotoğrafladık. Halk arasında ‘süsen yılanı’ ve ‘nevruz’ olarak bilinen bitkilerle de karşılaştık” diye konuştu.
Doç. Dr. Erkul, Tuz Gölü havzasının yapısal özellikleri nedeniyle dünyada bir örneğinin bulunmadığını belirterek, şunları söyledi:
“Bu üzerinde bulunduğumuz Tuz Gölü havzası, 3 farklı habitat, 3 farklı tuz karakterini içeriyor ve bunun bir örneği dünyada yok. Zaten bu bölgede bu denli özel bitkilerimizin bulunmasının başlıca sebebi de budur. Ayrıca 3 farklı zon var. Bir tanesi suyun çok yüksek olduğu bölgedeki bataklık, onun biraz daha çevresi ikinci zon ve son olarak tuz oranın düşük olduğu üçüncü zon. Bu 3 alanda farklı bitkiler yetiştiği için bu denli zengin ve endemik bakımından Tuz Gölü’nün önemi büyük. Şehir genelinde de çok farklı habitat türleri var. Ihlara ile Manastır vadilerimiz var. Bunun yanında nehirler ile yapayda olsa ormanlarımız var. Bu saydığımız tüm ekolojik ortamlar tür çeşitliliğini artıran etkenlerdendir.”

Görüntü Dökümü
———————–
-Tuz gölünü dron görüntüsü
– Doç. Dr. Seher Karaman Erkul ile Doç. Dr. Mehtap Tekşen, Tuz gölünde inceme yapması
– Tuz beğendi oto ile acı düğün çiçeğini görüntüsü
– Doç. Dr. Seher Karaman Erkul’un tuz beğendi otunu göstermesi ve anlatması
– Çiçeklerin fotoğraflaması görüntüsü
-Aksaray Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Anabilim Dalı
-Öğretim Üyesi Doç. Dr. Seher Karaman Erkul’un açıklaması
-Tuz gölünün genel görüntüsü

Haber- Kamera: Erkan ALTUNTAŞ AKSARAY DHA

================================================================

4) ANTALYA’DA AKÜ HIRSIZLIĞI ŞÜPHELİSİ ALARMI

Antalya’da polis, kaçan akü hırsızlarını aradığı sırada şüphelilerden birisinin kardeşi ile karşılaştı. Polisi karşısında gören şüphelinin kardeşi, ekiplere mukavemette bulunup kaçtı. Şüpheliyi bulmak için bölgeyi ablukaya alan ekipler, cami ve metruk binalar olmak üzere, her taşın altına baktı.
Olay, sabah saatlerinde Kepez ilçesi Fevzi Çakmak Mahallesi’de meydana geldi. Mahallede meydana gelen akü hırsızlığı ile ilgili şüpheliyi bulmak için araştırma yapan ekipler, bir kapıyı çaldı. Kapıyı açan hırsızlık şüphelinin kardeşi, karşısında polisleri görünce, mukavemette bulunup kaçtı. Şüphelinin peşine düşen polis, Eşref Bitlis Caddesi’ne doğru kaçtığını fark etti. Çok sayıda polis ekibi, şüphelini peşine düştü. Mahallede metruk binalar ve camiler olmak üzere, her taşın altına bakan polis, şüpheliye ulaşamadı.

Görüntü Dökümü
———————–
– Polislerin Cami bahçesinde görüntüsü
– Cami içinde arama yapmaları
– Duvardan atlayan polisin görüntüsü
– Polis yıkık evlerin arasında şüpheliyi arama çalışması
– Mahalle içinde polis ekiplerinin görüntüsü

HABER: Bülent TATOĞULLARI-KAMERA: Mehmet KILIÇASLAN/ANTALYA,(DHA)

================================================================

5) KISITLAMA GÜNLERİNDE EVİNİ ÇİÇEK BAHÇESİNE ÇEVİRDİ

EDİRNE’nin Keşan ilçesinde yaşayan Firdevs Güler (67), tam kapanma sürecinde 2 katlı evini çiçek bahçesine çevirdi. Kısıtlama nedeniyle sebze ihtiyacını da bahçesinden karşıladığını belirten Güler, çiçek yetiştirmenin kendisini iyi hissettirdiğini söyledi.
Keşan’ın Aşağı Zaferiye Mahallesi Can Sokak’taki 2 katlı müstakil evinde oturan Firdevs Güler, koronavirüs tedbirleri kapsamında getirilen tam kapanma süreci nedeniyle günlerdir evinde vakit geçiriyor. Eşini kaybeden ve çocukları da evlenip kendi hayatlarını kuran Güler, evde kaldığı süreyi saksılara ektiği çiçekleriyle ilgilenerek geçiriyor. Saksılardaki 300 çiçeği, evinin balkonu, bahçesi ve çevresine yerleştiren Güler, çiçeklerle çocukları gibi tek tek ilgileniyor.
‘ÇİÇEKLERE BAKTIĞIM İÇİN ÇOK MUTLUYUM’
Firdevs Güler, çocukluğundan beri çiçek tutkusunun olduğunu ifade ederek, “Yaşlanınca tabi daha da ilgim arttı. Kendime bir uğraş yarattım. Şu an 300’ün üzerinde çiçeğim var. Çiçeklere baktığım için çok mutluyum. Nasıl bir insan çocuğuna bakar, karnı mı acıktı, susadı mı diye düşünür, işte benim de onlara karşı böyle bir ilgim var. Daha çok sardunya bakıyorum. En çok onu seviyorum. Hem görüntüleri çok güzel hem de bakımları çok zor değil. Soğuktan da kolay kolay etkilenmiyorö dedi.
‘BÜTÜN DERDİN, KEDERİN GİDİYOR’
Sağlığını çiçek yetiştirmeye borçlu olduğunu belirten Güler, “Ne şekerim, ne de tansiyonum var. Bazen kızım bu kadar uğraşmamam gerektiğini söylüyor. Ama ben onlarla mutluyum. Ben bunu severek yapıyorum. Tam kapanmada da çeşmeden su taşıdım, bahçemde çiçeklerle uğraştım. Hiç sıkılmadım. Çiçeklere gübre döküyorum, köklerini kabartıyorum, su verdim. Sıkılmaya zaman yok benim için. Seven insanlara uğraşmaları için tavsiye ederim. Onlarla uğraşırken kendini dinliyorsun, kafanda kuruntu kalmıyor. Bütün derdin, kederin gidiyor çiçeklerle uğraşırkenö diye konuştu.
Firdevs Güler, mevsimlik sebze ihtiyacını da bahçesinden karşıladığını söyledi.

Görüntü Dökümü
———————–
-Firdevs Güler’in çiçeklerele ilgilenmesi
-Güler’in çiçekleri sulaması
-Güler’in kuruyan yaprakları temizlemesi
-Çiçeklerden genel ve detay görüntüler
-Çiçekle kaplı ev genel gör.
-Firdevs Güler ile röp.
-Detaylar

Haber-Kamera: Ünsal YÜCEL – KEŞAN(Edirne),(DHA)-

================================================================

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Reklam Alanı

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Reklam
Reklam
Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Haberolduk.com - Son Dakika Haberler ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!