Reklam Alanı
Reklam Alanı

(Geniş Haber)Cumhurbaşkanı Erdoğan Beykoz Cam ve Billur Müzesi’nin açılışını gerçekleştirdi

Reklam Alanı
featured
service
Reklam Alanı

Gülseli KENARLI – Harun UYANIK / İSTANBUL, (DHA)-CUMHURBAŞKANI Recep Tayyip Erdoğan, “Aile ile temeli güçlendirilmemiş, eğitimle kalıcı hale getirilmemiş, kültür sanatla tahkim edilmemiş bir kalkınmanın bizi götüreceği yer zevksizliktir, sevgisizliktir, nobranlıktır, bataklıktır. İrfan ve hikmetle yoğurarak hayata geçireceğimiz atılımlarla ülkemizi bu tehdidin yörüngesinden çıkartmakta kararlıyız” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan, Beykoz Cam ve Billur Müzesi açılışını gerçekleştirdi. 
Açılış törenine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanı sıra Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, AK Parti İstanbul İl Başkanı Osman Nuri Kabaktepe, Milli Saraylar İdaresi Başkanı Yasin Yıldız, Beykoz Belediye Başkanı Murat Aydın da katıldı. Erdoğan açılış töreninde yaptığı konuşmasında, “Müze binasının da içinde yer aldığı bu geniş alan içindeki köşkleri, havuzları, tiyatroları binası ve ahırlarıyla başlı başına bir sanat vahasıydı. Günümüzde bu eserlerden geriye kalan ahır binası Milli Saraylarımız tarafından restore edilerek müzeye dönüştürülmüştür. Dönem mimarisinin en nadide eserlerinden olan bu müzeyi Cumhurbaşkanlığı olarak ülkemize kazandırmış olmaktan memnuniyet duyuyoruz. Gönül isterdi ki, inşa edildiği tarihteki tüm eserleriyle bu mirası yaşatabilseydik. Maalesef ülkemizde bir dönem ecdat mirasına gerçekten çok hoyrat davranılmış, nice güzel eserler yerle yeksan edilmiştir. Büyükşehir Belediye Başkanlığımızdan itibaren başlayan, Başbakanlığımız ve Cumhurbaşkanlığımız döneminde de devam eden süreçte tarihi mirasımızdan koruma altına almak için özel gayret sarf ettik” dedi.

“GELENEKLE VE GELECEĞİ HARMANLAYAN YENİ BİR DEVRİ BAŞLATMAYI HEDEFLİYORUZ”
Erdoğan, “Dolmabahçe’deki harap halde mekanları restore ederek önce Başbakanlık, şimdi Cumhurbaşkanlığı hizmetlerinde kullanıyoruz. Beylerbeyi Sarayı takibimizle Meclis Başkanlığı tarafından restore edildi. Daha sonra yine Cumhurbaşkanlığı bünyesinde değerlendirdik. Aynı şekilde büyük bir vefasızlıkla harabeye dönen Yıldız Sarayı Mabeyn Köşkü’nü de restore ederek ülkemizin sembol eserlerinden biri haline getirdik. Yıldız Sarayı’nın diğer kısımlarıyla ilgili çalışmalar da yine devam ediyor. Tarabya’daki harap halde bulunan Huber Köşkü ile adeta tamamen yıkılmış olan Çengelköy’deki Vahdettin Köşkü’nü de yeniden ayağa kaldırdık. Milli Saraylar Başkanlığımızı Cumhurbaşkanlığına bağlayarak ecdat yadigarı diğer eserleri de bizzat takibimiz altına aldık. Amacımız tüm bu mekanların hem en sağlıklı ve hızlı bir şekilde restore edilebilmelerini, hem de yaşayan mekanlar olarak korunabilmelerini sağlamaktır. Bununla kalmıyor Cumhurbaşkanlığı Külliyesi başta olmak üzere yeni yapılan kamu binalarında Selçuklu ve Osmanlı mimarisinin bugüne miras kalması sebebiyle o izleri yarına taşımak ve modern mimari yorumlarıyla inşasını temin etmektir. Ülkemize uzunca bir süredir hakim olan çirkin, ruhsuz, kimliksiz yapı inşası dönemini sona erdirerek, gelenekle ve geleceği harmanlayan yeni bir devri başlatmayı hedefliyoruz. İnşallah bu yolda önemli bir mesafede kat ettik. Artık pek çok şehrimizde sadece kamunun değil özel sektörün ve kişilerinde projelerini aynı anlayışla yürüttüklerini görüyoruz. Yatay mimariyi yaygınlaştırmak suretiyle Türkiye’nin çehresini orta ve uzun vadede tamamen değiştireceğimize inanıyoruz” diye konuştu. 

“ZEVKSİZLİKTİR, SEVGİSİZLİKTİR, NOBRANLIKTIR, BATAKLIKTIR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yaşadığımız coğrafyada 200 yıllık Selçuklu, ardından 600 yıllık Osmanlı ve bir asra yaklaşan Cumhuriyet tecrübeleriyle yaklaşık bin yıllık bir geçmişimiz var. Medeniyet müktesebatımız ise çok daha eski ve çok daha geniş bir coğrafyaya yayılmaktadır. Bugün de Orta Asya’dan Avrupa’nın içlerine kadar her yerde ecdadımızın bıraktığı kültür izlerine rastlıyoruz. Yaşadığımız coğrafya ise insanlığın en kadim yerleşim yerlerinin başında gelmesi hasebiyle kendi içinde çok daha büyük bir zenginliği barındırıyor. Sahip olduğumuz bu büyük tarih, kültür ve medeniyet mirasına hakkıyla sahip çıkamadığımız ise acı bir gerçek olarak karşımızda duruyor. Elbette kültür, sanat, bilim dediğimiz hususlar bir anda üretilemediği gibi bir anda da ortadan kaybolmuyor. Sağlam siyasi, ekonomik, askeri güce sahip olmayan toplumların kültürlerini, sanatlarını, bilimlerini yaşatmakta zorluk çektiklerini biliyoruz. Kültür ve sanat eserlerinin her biri diğerini de besleyen, ayakta tutan unsurlar olduğu için gerileme başlayınca hiçbir alan bunun dışında kalamıyor. Türkiye ve Türk milleti olarak böyle bir felaketi kısmen de olsa yaşadık. Son asırlarda arka arkaya maruz kaldığımız çöküntüler bizi beka mücadelesine öylesine yoğunlaştırdı ki, diğer konulara yeteri kadar vakit ve enerji ayıramadık. Son devletimizi de işte hercümerç içerisinde kurduk. Günümüz dünyasında toplumlar ve kültürler arasında etkileşim kaçınılmaz bir gerçektir. Ancak biz diğer hususlarla birlikte kültür sanatta da sadece kopya çeken, taklit eden durumunda kalarak özgürlüğümüzden uzaklaştık. Bilhassa tek parti döneminde kültürel alanda tamamen taklitçi, tamamen baskıcı, ülkenin ve milletin değerleriyle kavgalı bir zihniyetin esiri olduk. Hiç şüphesiz son yıllarda gayet güzel, önemli, takdire şayan, kültür sanat ürünleri ortaya konmuş, ilmi faaliyetler gerçekleştirilmiştir. Mesela bunların sınırlı bir alanda kalmış olmasıdır. Hayat boşluk kabul etmiyor. Kendi mimarinize sahip çıkmazsanız, kendinizi gecekonduların, çirkin betonarme binaların arasında bulursunuz. Kendi edebiyatınızı, kendi müziğini yapamazsanız küresel dalgaların içinde kaybolup gidersiniz. Türkiye tüm bu felaketleri yaşamış bir ülkedir. Bir süredir dile getirdiğimiz aile, eğitim ve kültür merkezli bir anlayışla medeniyet nöbetini devr alma hedefimizin gerisinde bu tespit yatıyor. Aile ile temeli güçlendirilmemiş, eğitimle kalıcı hale getirilmemiş, kültür sanatla tahkim edilmemiş bir kalkınmanın bizi götüreceği yer zevksizliktir, sevgisizliktir, nobranlıktır, bataklıktır. İrfan ve hikmetle yoğurarak hayata geçireceğimiz atılımlarla ülkemizi bu tehdidin yörüngesinden çıkartmakta kararlıyız” diye konuştu. 
Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan açılış kurdelesini kestikten sonra müzeyi gezdi. 

MÜZE HAKKINDA 
390 dönüm koruluk alan içinde, 3 bin metrekarelik kapalı alanda, modern müzecilik kriterlerine göre tefriş edilen Beykoz Cam ve Billur Müzesi, 12 bölüm ve 1500 eserle sanatseverlerin yeni uğrak yeri olacak. Türk cam sanatını dünyaya tanıtmak amacıyla kurulan Beykoz Cam ve Billur Müzesi, Selçuklu’dan Osmanlı döneminin sonuna kazar uzanan birikimi, benzeri olmayan eserler üzerinden sergileyen özel bir mekân. Müze, adını Osmanlı döneminde bu semtte kurulan Beykoz Cam ve Billurât Fabrika-i Hümâyûnu’ndan alıyor. Müzenin tarihî binası, Osmanlı Devleti ile Mısır Hıdivliği arasında önemli rol oynayan ve Sultan Abdülaziz tarafından vezirliğe kadar yükseltilen Abraham Paşa tarafından inşa ettiriliyor. Abraham Paşa, 19. yüzyılda Beykoz’da bulunan arazisine köşkler, kuşhaneler, havuzlar, tiyatro binası ve ahır yaptırıyor. Söz konusu yapılardan günümüze kalan ahır binası, Millî Saraylar tarafından 3 yıl süren restorasyon çalışmalarıyla ihya edildi. Dönemin mimari özelliklerini taşıyan ‘U’ planlı taş yapı, Türkiye’nin ilk ve en zengin cam müzesi haline getirildi. Cam sanatının gelişim evrelerinin kronolojik olarak izlenebildiği Beykoz Cam ve Billur Müzesi’nde, Türk camlarının yanı sıra Avrupa’da Osmanlı sarayları için üretilmiş eşsiz eserler de yer alıyor. Milli Saraylar koleksiyonundan seçilen 1500 nadide eserin sergilendiği Müze, 12 tematik bölümden oluşuyor. Müze’de sergilenen eserlerden en önemlisi, 1237-1246 yılları arasına tarihlenen Selçuklu Sultanı II. Gıyaseddin Keyhüsrev’in isminin geçtiği ‘Kubadabad Tabağı’. Serbest üfleme tekniğiyle yapılan, mine ve yaldızlarla dekore edilen tabak, dönemine göre ileri teknik ve estetiğe sahip olması bakımından dünyada tek örnek olarak biliniyor. Beykoz Cam ve Billur Müzesi, Osmanlı sarayında cam yapımına ilişkin minyatürleri canlandıran dijital örneklerle de dikkat çekici. Modern müzecilik kriterlerine uygun olarak düzenlenen Müze’de kullanılan teknolojik yenilikler hayranlık uyandırıcı. Memlük kandilleri, Osmanlı revzenleri, Avrupa camları, Cam Bahçe, Kristal Piyano ve Sultan II. Mahmud’un renkli camlarla bezeli saltanat arabası ise sergilenen eserlerden sadece birkaçı. Müze’de sergi salonlarının yanı sıra cam sanatıyla ilgili bir de kütüphane oluşturuldu. Türkçe başta olmak üzere yabancı dilde 600 eserin yer aldığı kütüphane, cam sanatına ilgi duyanlar ve araştırmacılar için başvuru kaynağı niteliğinde. Beykoz Cam ve Billur Müzesi, süreli sergi alanı, çocuklara yönelik eğitici atölyesi, seçkin lezzetler sunan kafesi ve cam eserlerin satışa sunulduğu hediyelik eşya ofisiyle de Avrupa’daki benzerleriyle eşdeğer. Beykoz Cam ve Billur Müzesi’nin içinde bulunduğu koruluk alan 390 dönüm. İçinde modern donatılara sahip çocuk oyun parkı da bulunan ormanlık alan, 117 farklı ağaç türüne ev sahipliği yapması bakımından ‘botanik müze’ özelliği taşıyor. 75 araçlık bir otoparka sahip olan Müze, COVID-19’a ilişkin alınan tedbirler çerçevesinde 12 Nisan 2021 tarihinden itibaren hafta için her gün 09.00 – 18.00 saatleri arasında ziyaret edilebilecek.  

(FOTOĞRAF)

Reklam Alanı
0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Reklam Alanı

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Reklam
Reklam
Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Haberolduk.com - Son Dakika Haberler ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!