Reklam Alanı
Reklam Alanı

DHA YURT BÜLTENİ -5

Reklam Alanı
featured
service
Reklam Alanı

 

TARIM ALANLARINI BESLEYEN ALAŞEHİR ÇAYI SİYAH AKIYOR

EGE Bölgesi’nin en önemli tarımsal su kaynaklarından Alaşehir Çayı, işletmelerden bırakılan atık sular nedeniyle siyaha büründü. Çevreye yaydığı kötü koku nedeniyle yöre halkını tedirgin eden çaydaki kirlilik nedeniyle tarım alanlarının da tehdit altında olduğu bildirildi.
Manisa’nın Alaşehir ilçesine bağlı 1430 metre yüksekliğindeki Çal Dağları’ndan doğan, kar ve yağmur suları ile beslenen 70 kilometre uzunluğundaki Alaşehir Çayı, Salihli’nin Yılmaz Mahallesi’nde Gediz Nehri ile birleşiyor. Bölgenin en önemli tarımsal su kaynağı olan Gediz Nehri’ne dökülen Alaşehir Çayı, işletmelerin atık suları nedeniyle tehdit altında. Çayın suyu her geçen gün daha da kirlenerek kapkara oldu.
Gediz Havzası Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma, Çevre ve Kalkınma (GEMA) Vakfı Başkanı Şener Kilimcigöldelioğlu, Alaşehir Çayı’ndaki kirliliğin yanı sıra çevreye yayılan ağır ve kötü koku nedeniyle bölgede yaşayanların tedirgin olduğunu söyledi. Kilimcigöldelioğlu, “Sarıgöl ve Alaşehir’in evsel atıkları, yine Alaşehir ilçesinde bulunan 40’a yakın tarımsal işletmenin atıkları, Alaşehir Bölgesi’ndeki jeotermal atıkları, Salihli’de Organize Sanayi Bölgesi dışındaki fabrikaların atıkları tamamen Alaşehir Çayı’na dökülüyor. Yıllardır bu sorunun çözümü için uğraşıyoruz. Bulunduğumuz her platformda Alaşehir Çayı’nın içinde bulunduğu durumu gündeme getiriyoruz” dedi.
Açıklamasını “27 yıldır bu işin içindeyim ama bir adım atamadık” diyerek sürdüren Kilimcigöldelioğlu, “Bölgede birçok atık su arıtma tesisi yapılmasına rağmen bu sorun çözülmedi. İzmir Körfezi’nin temizleneceği söyleniyor. Bu mümkün değil çünkü arkadan gelen sular kirli. Durumu görüyorsunuz. İçler acısı. Tek çözüm, Gediz Nehri’ne paralel bir atık su kanalı yapılmalıdır. Temiz su ile pis sular ayrı gitmeli. Bu suda hiçbir canlı yaşamaz. Bırakın içinde canlı yaşamasını kokusundan yanına bile yaklaşılmıyor” diye konuştu. Kilimcigöldelioğlu, “Bu sulardan ne yazık ki zaman zaman tarımsal sulama da yapılıyor. İçinden zehir akan bir çayın suyu kullanılıyor. Kanser vakaları işte bu nedenle artıyor. Durum çok ciddi ve artık bir an önce çözülmeli” dedi.

Görüntü dökümü:
-Alaşehir Çayı’nın drone görüntüsü
-Çaydaki kirlilikten görüntü
-Gediz Havzası Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma, Çevre ve Kalkınma (GEMA) Vakfı Başkanı Şener Kilimcigöldelioğlu ile röp.

Haber: Ersan ERDOĞAN- Kamera: Emre SAÇLI / SALİHLİ (Manisa), (DHA)

============

Reklam Alanı

112 AMBULANSINDA GÖREVLİ ANNELERİN KORKUSU; ÇOCUKLARINA VİRÜS BULAŞTIRMAK

ESKİŞEHİR 112 İl Ambulans Servisi Başhekimliği’nde paramedik olarak görev yapan 3 anne, koronavirüs sürecinde çocuklarına ve yakınlarına virüs bulaştırmaktan çok büyük endişe duyduklarını söyledi. Yaklaşık 20 yıldır sağlık çalışanı olarak görev yapan evli ve 3 çocuk annesi Banu Balcı (40), koronavirüs sürecinde eşinden bu çocuklarından uzaklaşmak zorunda kaldığını belirterek, “Yaklaşık 14 aydır çocuklarımızla aynı sofrada yemek yemiyoruz. Eşimin kronik hastalıkları olduğu için, ayrı bir çaba gösteriyorum. Benden bulaş olup da onun vicdani sorumluluğunu taşımak istemiyorum. Üç kız çocuğum var, nöbetten gelince sarılıyorlardı. Şimdi hepsi uzakta duruyor” dedi.

Eskişehir 112 İl Ambulans Servisi Başhekimliği, Komuta Kontrol Merkezi’nin yanı sıra 38 istasyonda 67 ambulans ve yaklaşık 700 personel ile 7 gün 24 sağlık hizmeti veriyor. Acil vakaya ulaşma süresi 4.7 dakika olan başhekimlik ve bağlı birimlerde çalışan sağlık personelinin yüzde 65’ini kadınlar oluştururken, ambulans sürücülerinin yüzde 8’i, motosiklet ekiplerinin ise yüzde 30’u kadınlardan oluşuyor. Koronavirüs sürecinin başladığı günden itibaren, virüsle en ön safta yer alan 112 çalışanları virüsü çocuklarına ve yakınlarına bulaştırmaktan endişe duyuyor.

Yaklaşık 20 yıldır 112 Ambulans Servisi Başhekimliği’nde paramedik olarak görev yapan evli ve 3 çocuk annesi Banu Balcı, süreçten en çok çocuklarının etkilendiğini söyledi. 14 aydır çocuklarıyla aynı masada yemek yiyemediklerinden yakınan Balcı, “Tüm Türkiye olarak hepimiz zorlu bir süreçten geçiyoruz ama biz sağlıkçılar olarak daha farklı sorunlar yaşıyoruz. Covid’i eve taşımama çabamız var. Yaklaşık 14 aydır çocuklarımızla aynı sofrada yemek yemiyoruz. Self servis, herkes yemeğini alıp bir kenara çekiliyor. Eşimin kronik böbrek rahatsızlığı olduğu için, ayrı bir çaba gösteriyorum. Benden bulaş olup da onun vicdani sorumluluğunu taşımak istemiyorum. Üç tane kız çocuğum var, nöbetten gelince sarılıyorlardı. Şimdi hepsi uzakta duruyor. ‘Bir üstünü değiştir anne. Elini yüzünü yıka anne, ondan sonra sarılalım’ diyorlar. Evde kaliteli zaman geçirme vaktimiz çok azaldıö dedi.

‘TELEFONDA GÖRÜNTÜLÜ KONUŞARAK HASRET GİDERİYORUZ’

Çocukları ve eşiyle yoğun nöbetler sırasında cep telefonundan görüntülü konuşarak hasret giderdiklerini anlatan Balcı şunları söyledi:

“Nöbetlerde görüntülü olarak konuşuyoruz, özlüyoruz. Küçük kızım daha da etkilendi. Artık çocuklarımız hiçbir yere gidemediği için, ‘eve kök saldık’ diyerek ayrı bir şikayetçiler. Çocuklarımız daha çok etkileniyorlar. Biz psikolojik olarak yıprandığımız için ister istemez onlara da yansıtıyoruz. Yorgun geliyoruz eve, stresli oluyoruz. Hastalarımızı gördükçe eve taşımayalım, onlar da böyle bir süreçten geçmesinler diye düşünüyoruz. Annesiniz, çocuğunuza bulaştırdığınızda çok daha fazla vicdani sorumluluğu var. Ben çocuklarımın çocukluğunu onlara yaşatamıyorum. Annelerine en çok ihtiyacı olduğu zamanlarda anneleri yok, nöbette ya da temaslı oluyoruz kendimizi odaya kapatıyoruz. Biz bu kadar çalışıyorken, herkes aynı özveriyi göstersin istiyorumö

‘ANNELERİNE SARILMAK İSTİYORLAR’

Evli ve 1 çocuk annesi olan paramedik Meltem Onay (29) da hem sağlıkçı, hem anne olmanın koronavirüs sürecinde zor olduğunu ifade etti. Koronavirüs vakalarına giderken koruyucu kıyafet giyerek önlem almalarına karşı her zaman bir bulaşma ihtimalinin olduğunu kaydeden Onay, “Çocuğumuzu eskiden olduğu gibi öpüp koklayamıyoruz. Doya doya vakit geçiremiyoruz. Evde bazen maskeli oturduğumuz bile oluyor. Mesela hastayı entübe ederken ben hasta ile neredeyse ağız ağıza bir pozisyonda oluyorum. Evet maskemiz var, gözlüğümüz, koruyucu ekipmanlarımız var fakat yine de bulaşma ihtimali yüzde 1 olabiliyor. Bulaşma ihtimali olduğu için çocuklarla artık telefonla görüşüyoruz. Kamera ile görüşüyoruz ama çocuklar bunu kabul etmiyorlar maalesef, yakın olmak istiyorlar. Annelerine sarılmak istiyorlar. Hani bir çocuk korkar ve annesine sarılmak ister ya? İşte biz onu bu süreçte yapamıyoruz. Çocuğum korkuyor ve ben ona sarılamıyorumö şeklinde konuştu.

‘ÇOCUKLARIMA SIRTINDAN SARILIYORUM’

Paramedik Meryem Duman (36) da 10 yıldır, 112 Ambulans Servisi Başhekimliği’nde görev yaptığını ifade etti. Evli ve 2 çocuk annesi olan Duman, 1 yılı aşkın süredir koronavirüs vakalarına çok yakın temasta olacak şekilde çalışmaya devam ettikleri için çocuklarına sırtlarından sarılabildiğini söyledi. Sürecin bir an önce geçmesini dileyen Duman, “Çocuklarımıza doya doya sarılamamanın ne demek olduğunu biz bu dönemde çok iyi anladık. En fazla sırtından sarılabiliyorum ben çocuklarıma ki bu uzun zamandır böyle. Ama inşallah geçecek diye düşünüyoruz. Çocuk vakalara gittiğimizde tabii ki profesyonel olmak lazım ve bir sağlık personeli olarak yaklaşmak gerekiyor ama bu kesinlikle böyle olmuyor. İlk çocuk vakaya gittiğinizde anne olarak yaklaşıyorsunuz. İlk o annelik duygusu ön planda oluyor, daha sonra değerlendirmesini muayenesini yapıyorsunuz. Yani onun vicdanı çok başka tabii kiö dedi.

Görüntü Dökümü:
-Ambulans ekibi malzeme kontrolü
-Paramedik Meltem Onay röp.
-Ambulans ekibi üçlü görüntü
-Meryem Duman röp.
-Sürücünün ambulansın motorunu kontrolü
-Ambulans sürücüsü Banu Balcı röp.
-Ekibin ambulansa binişleri ve vakaya gidişleri
-112 Çağrı merkezi anonsları arşiv.
-Trafikte ambulanslar

Haber-Kamera: Engin ÖZMEN-Caner AKSU/ESKİŞEHİR,(DHA)-

==========

HEMŞİRE ANNE İLE KIZININ ‘ERZURUM-ARTVİN’ HASRET HATTI
 

ERZURUM’da görev yapan, 19 yıllık hemşire Selda Coşkun (41), koronavirüs salgınıyla birlikte Artvin’deki ailesinin yanına gönderdiği kızı Alara Duru Durdak’a (8) 14 aydır sarılamadığını belirtti. Eşinden ayrıldıktan sonra kızı ile birlikte yaşamaya başladığını söyleyen Coşkun, “Salgını yavruma bulaştırırım diye çok korkuyordum ve bu nedenle onu ailemin yanına gönderdim. İzin alıp ziyaretine gittiğimde test yaptırıyorum. Çünkü annem kanser babam da kalp hastası. Evlat hasreti çekilmiyor” dedi.

Erzurum Atatürk Üniversitesi Araştırma Hastanesi Diyaliz Merkezi’nde görevli 19 yıllık hemşire Selda Coşkun, koronavirüs salgını nedeniyle ayrı olduğu kızı Alara Duru Durdak’ı uzun süredir sarılıp öpemediğini söyledi. Coşkun, kızı Alara ile verilen molalarda cep telefonu ile görüntülü konuşarak

hasret gideriyor. Kızının, “Anne seni çok seviyorum. Bu hastalık ne zaman bitecek. Sana ne zaman kavuşacağım” sözleri karşısında ağlamamak için kendini güçlükle tutan Selda Coşkun, “Sabır kızım sabır. İnşallah kısa sürede bitecek ve yeniden bir araya geleceğiz” dedi. Kızından derslerine çok çalışıp, pandemi ile mücadelede çok önemli olan maske, mesafe ve hijyen kuralarına uymasını isteyen Coşkun, el ele verilirse hastalığın yenileceğini söyledi.

KOKUMU BABAMDA BULMUŞ

Pandeminin hem psikolojik hem de aile hayatı olarak herkesi çok etkilediğini söyleyen Selda Coşkun, kendisini en çok yaralayanın aile hayatı kısmı olduğunu söyledi. Eşinden 2019 yılında ayrılan, pandemi başladığında kızına bakacak kimsem olmadığı ve riskli grupta çalıştığı için kızından ayrılmak zorunda kaldığını belirten Coşkun şöyle konuştu:

“14 ay önce kızımdan ayrılmak zorunda kaldım. Onu memleketim Artvin’e ailemin yanına göndermek zorunda kaldım. Ailem de çok sağlıklı değil. Babam kalp, annem kanser hastası. Ama buna rağmen göndermek zorunda kaldım. En azından orada daha güvenli olur diye düşündüm. Tabii bu pandeminin bize yaşatmış olduğu psikolojik sıkıntılar var. Yani her şekilde sıkıntılı zor bir süreçten geçiyoruz. Evlat sonuçta et tırnaktan ayrılmaz derler. Mümkün olduğu kadar yanına gitmeye çalışıyorum ama gidemediğim zamanlarda günde en az 50 defa görüntülü konuşuyoruz. O beni arıyor ben onu arıyorum. ‘Anne çok özledim. Ne zaman geleceksin? Anne bu ne zaman bitecek?’ Artık onu teselli edecek kelimeler bulamıyorum. Geceleri uyuyamıyorsunuz. Çok farklı bir bağ, çok farklı bir özlem yaşıyorsunuz, adeta nefes alamıyorsunuz. Nefes almadan yaşıyorsunuz. Kızımı buradan gönderdiğim zaman bana çaktırmadan benim pijamalarımı çantasına koymuş götürmüş. O 2,5 ay o pijamalarla yatmış. Bir gün beni aradığında ‘Anne çocuklar babalarının genlerini alır değil mi?’ dedi. Ben de düşünmeden bir anda ‘tabi’ dedim. Bunu niye sorduğunu söyledim ve bana, ‘Dedemde senin kokun var anne, dedemi o yüzden çok seviyorum’ dedi. 14 aydır dedesiyle uyuyor. Gündüz çalışıyorsunuz, koşturuyorsunuz çok bir şeyiniz olmuyor ama o karanlık çöktüğü zaman herkes kendi gecesini yaşamaya başladığında işte sizin de o zaman yaralarınız kanamaya başlıyor. İçim acıyor. Vaktimin çoğunu kızımın odasında geçiriyorum. Albümlerine bakıyorum. Evde kıyafetlerini sanki giyilmiş bozulmuş gibi yeniden katlıyorum.”  

Kızının pandeminin başlarında çok fazla etkilendiğini kaydeden Coşkun, “Anne kendine çok dikkat et, sakın ölme sen ölürsen ben ne yaparım kimle yaşarım’ diyordu” diye konuştu.

 HASTALARIN MELEK ABLASI

Diyaliz merkezindeki hastaların kendisine ‘melek hemşire’ diye seslendiği Selda Coşkun’u ve diğer personeli çok sevdiklerini söyleyen hastalardan Keziban Akan, “22 yıldır diyalize giriyorum. 2005 yılında nakil oldum ancak apandistim patladığı için çıkarmak zorunda kaldılar. Selda Hanım benim kardeşim gibi. İki bin yılından beri tanışıyoruz. Aileden daha öteyiz. Kendisi evladından dolayı üzülüyor. O uzakta bu burada çalışıyor. Yakınlık göstermeye çalışıyoruz ama evladı gibi hiç kimse olamaz. Onlara da çok üzülüyoruz” ifadelerini kullandı.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
-Selda hemşire masada çalışırken
-Hastane koridorları
-Selda hemşirenin hasta dosyalarını incelemesi
-Selda hemşirenin hastalarla konuşması
-Selda hemşirenin hastalarla ilgilenmesi
-Hasta Keziban Akan ile röp
-Selda hemşirenin ellerini yıkaması
-Selda hemşirenin çalışması sırasında kızıyla görüntülü görüşmesi
-Selda hemşirenin ağlaması
-Selda hemşireyle röp
-Selda hemşirenin kızı Alara ile fotoğrafları

(KJ: Haber: Turgay İPEK – Kamera: Oktay POLAT / ERZURUM, (DHA)

=========

5 YILDIR KAYIP OĞLUNUN YOLUNU GÖZLÜYOR

KONYA’nın Akören ilçesinde 5 yıl önce evlerinin önünde oynayarken kaybolan 6 yaşındaki oğlu Yasin Şahin’in yolunu gözleyen Ümmü Şahin, evlat hasretiyle bir Anneler Günü’nü daha karşıladığını belirtti. Şahin, “Yasin, 5 senedir yok. Anneler Günü gelir, geçer yok. Bayramlar gelir, geçer yok. Yasin’i bulsunlar, çıkartsınlar. Ya ölü, ya da diri ben her şeye razıyım. Böyle önemli günlerde kendimi kötü hissediyorum. Bir yanım hep boş. 4 çocuğum yanımda ama 5 senedir o yok. Her gece uyanıp, gelip geçen arabalara bakarım. Acaba getirip buralara bırakırlar mı, gelir de anne der mi, diye pencerelerden bakıyoruz. Allah rızası için artık ya ölüsünü ya dirisini versinler” dedi.
Akören ilçesine bağlı Belkuyu Mahallesi’nde yaşayan 5 çocuklu Ümmü-Yavuz Şahin çiftinin oğulları Yasin, 4 Nisan 2016 günü, evlerinin önünde oynarken kayboldu. Yasin’in bulunması için aynı gün jandarma ve AFAD ekipleri arama başlattı. Köylülerin de katıldığı arama çalışmalarında, evin çevresi ile su kuyuları, foseptikler, sarnıçlar ve mağaralar arandı,  ağaç ve çalılık dipleri kontrol edildi. Askeri helikopter ve AFAD’ın insansız hava aracı (İHA) da kullanılan arama çalışmaları kapsamında, Çarşamba Çayı ve aktığı Apa Gölü girişinde, Mersin’den gelen dalgıç polisler sonar cihazlarıyla tarama yaptı. 80 kilometrelik alanda yapılan tüm aramalara rağmen Yasin’in izine rastlanmayınca, çalışmalar 24’üncü gününde kaymakamlık tarafından sonlandırıldı. İçişleri Bakanlığı’nca Ankara’dan gönderilen, polis ve askerlerden oluşan özel ekip, Yasin için yeniden arama çalışması başlattı. Yapılan çalışmalar sonucunda özel ekip de kayıp Yasin’i bulamadı.
‘YASİN’İMİ BENDEN ALANLARIN HİÇ Mİ VİCDANI SIZLAMIYOR’
Oğlu Yasin’in kaybolalı 5 yıl olduğunu söyleyen anne Ümmü Şahin, “Yasin 5 senedir yok. Anneler Günü gelir, geçer yok. Bayram gelir, geçer yok. Şu koskoca köyde herkesin çocuğu dışarıda oynarken, en kıyıdaki çocuğu mu buldular. Benim Cumhurbaşkanımızdan isteğim. Çocuklarım artık daha fazla ağlamasını istemiyorum. Ben de, eşim de ayakta duramıyoruz artık. Sürekli kapılarda pencerelerde beklemekten yorulduk artık. Yasin’i bulsunlar çıkartsınlar. Ya ölü, ya da diri ben her şeye razıyım. Bu çocuklarımın ‘ağabey neredesin?’ demelerinden yoruldum. Benim sağlığım da çok iyi değil. Ölmeden tek dileğim oğlumu bulup, görmek. Sarılıp, kokusunu içime çekmek istiyorum. Yasin’imi benden alanların hiç mi vicdanları sızlamıyor? Ne istediler benim oğlumdan? Tek dileğim oğlumun bulunması dedi.
‘HER GECE UYANIP PENCEREDEN BAKARIM’
Oğlunun hep bir umutla geri geleceğini düşündüğünü ifade eden anne Şahin, şunları söyledi:
“Böyle önemli günlerde kendimi kötü hissediyorum. Bir yanım hep boş. 4 çocuğum yanımda ama 5 senedir o yok. Her gece uyanıp, gelip geçen arabalara bakarım. Çocuklarım bile pencereden geçen arabalara bakar. Acaba getirip buralara bırakırlar mı, gelir de anne der mi, diye pencerelerden bakıyoruz. Allah rızası için artık ya ölüsünü ya dirisini versinler.”

Görüntü dökümü:
————————————
-Anne Ümmü Şahin ve çocuklarından detay
-5 yıl önceki arama çalışmaları arşiv
-Anne Ümmü Şahin röp 

Haber-Kamera:Hasan DÖNMEZ-Adem YILDIZ/KONYA,(DHA))

=======

BURDUR’DA YAMAÇ PARAŞÜTÜ SPORUNA İLGİ ARTIYOR

*- Burdur’da 10 yıl önce Hava Sporları Federasyonu İl Temsilcisi merhum Bahri Kılıçaslan tarafından başlatılan yamaç paraşütü sporuna ilgi her geçen gün artıyor. 

*- Kent genelinde 100’ün üzerinde lisanslı yamaç paraşütü sporcusu bulunurken, Bahri Kılıçaslan’ın ardından federasyonun il temsilciliğini yürüten kardeşi Fatih Kılıçaslan, “Şu anda yaklaşık 100’e yakın sporcumuz var. Bunlardan 40-50’si aktif olarak uçan pilotumuz var. Amacımız gençlerimizin bu spora ilgi göstermesini sağlamak” dedi.

Burdur’da geçen günlerde vefat eden Hava Sporları Federasyonu İl Temsilcisi Bahri Kılıçaslan’ın 10 yıl önce başlattığı yamaç paraşütü sporunda lisanslı sporcu sayısı 100’ü geçti. Bu sporculardan 50’si aktif olarak kentte yamaç paraşütü sporu yapıyor. Bahri Kılıçaslan’ın ardından kentte yamaç paraşütü sporunun gelişmesi için çalışmaları kardeşi Fatih Kılıçaslan yürütüyor.
Yamaç Paraşütü Burdur Spor Kulübü Başkanı ve Türkiye Hava Sporları Federasyonu İl Temsilcisi Fatih Kılıçaslan, “10 yıl önce rahmetli Bahri Kılıçaslan’la bu spora başladık. Şu ana kadar Burdur’da kulüp olarak 10 kurs açıldı. Her kursa yaklaşık 10- 12 kişi katılıyor. Özellikle gençlerimiz bu spora ilgi gösteriyor. Kurslarda bir hafta teorik yer eğitimi sonunda alçak tepelerden uçuş gerçekleştiriyoruz. Daha sonra yüksek irtifalardan uçuş gerçekleştiriyoruz. Şu anda yaklaşık 100’e yakın sporcumuz var. Bunlardan 40-50’si aktif olarak uçan pilotumuz var. Amacımız gençlerimizin bu spora ilgi göstermesini sağlamak” dedi.
Burdur’daki Avşar Tepe’nin yamaç paraşütü için en uygun yerlerden birisi olduğunu kaydeden Kılıçaslan, “Yer seviyesinden yaklaşık 400 metre yükseklikte ve yaklaşık 1 kilometre ‘yelken bandı’ dediğimiz rüzgarın etkisiyle havada kalabileceğimiz bir yer” diye konuştu.
Fatih Kılıçaslan, Türkiye Hava Sporları Federasyonu Hedef Şampiyonası’nın dördüncü ayağının eylül ayında Burdur’da gerçekleşeceğini de hatırlattı. 
‘DİĞER YAPTIĞIM SPORLARDAN ÇOK DAHA ZEVKLİ’
Yamaç paraşütü sporuna yaklaşık 1,5 ay önce başladığını söyleyen Aydın Yusufoğlu (30), “İlk zamanlar tedirgin oluyordum ama hocalarımızın yönlendirmeleriyle kendime özgüvenimi kazandım. Bir haftalık yer eğitimi aldım daha sonra küçük tepelerden atlayışlar gerçekleştirdim. Önceden dağcılık, oryantiring, koşu sporu yaptım. Ancak Yamaç Paraşütü Burdur Kulübü’ne dahil olduktan sonra bu sporun diğer yaptığım sporlardan çok daha zevkli ve verimli olduğunu gördüm. Toplamda 10 sorti gerçekleştirdim. Çok heyecanlı ve çok güzel bir spor” dedi.
‘GAYET GÜZEL BİR SPOR’
Serkan Subatay (33) da “Yaklaşık 2,5-3 ay önce yamaç paraşütü sporuna başladım. Bir haftalık yer eğitimi aldım. Alçak tepe uçuşlarından sonra hocalarımızın ‘uçuşa hazırsın’ demesinden sonra 1250 rakımlı Avşar Tepe’den uçuşlar gerçekleştiriyoruz. Gayet güzel bir spor, bu sporu tüm arkadaşlarımıza tavsiye ediyoruz” diye konuştu.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ
————–
– Uçuş yapan yamaç paraşütçüleri
– RÖP1: Bahri Kılıçaslan
– Bahri Kılıçaslan, telsiz ile havada uçan pilota yön tarifi yaparken
– Havadaki paraşütçünün başarılı inişi
– Kılıçaslyan’ın, ‘çok iyi çok iyi’ sözleri
– RÖP2: Aydın Yusufoğlu
– Paraşütlerin katlanması
– RÖP3: Serkan Subatay
– Kılıçaslan havadaki paraşütçülere komutlar verirken
– Avşar Tepeden uçan sporcular
– Sporcuların toplu halde
– Detay

HABER- KAMERA: Mesut MADAN/BURDUR, (DHA)

================================================

MARKETİNİN DEPOSUNDA FİLOGRAFİ YAPIYOR

SAKARYA’nın Adapazarı ilçesinde market işleten Kemal Demiroğlu (45), merak ettiği filografi sanatını öğrenmesinin ardından marketinin deposunda yapmaya başladı. Demiroğlu müşteri olmadığı sıralarda filografi ile uğraşıyor. 

Adapazarı Orta Mahalle’de 2006 yılında market açarak işletmeye başlayan Kemal Demiroğlu, 2012 yılında filografi ile yapılmış tabloları görünce filografiye merak saldı. Kursa giderek filografi sanatını öğrenen Demiroğlu marketinin arka kısmında bulunan depoyu atölyeye çevirdi. Müşterilerinin olmadığı vakitlerde atölyede filografi ile uğraşarak tablo yapan Demiroğlu, bu sanat ile stresten uzaklaşarak daha keyifli vakit geçirdiğini söyledi. 

Kemal Demiroğlu belediyenin açmış olduğu kursa katıldığını belirterek, “Kurstan sonra devam ettirdim. Burayı atölye gibi kendim için hazırladım. Bu atölye, filografi yaparken aynı zamanda dinlenip stres atmak amacıyla yaptığım bir yer. Filografi pek tanınan bir sanat dalı değil. Öncelikli olarak biz bu sanatın tanıtımını yapıyoruz. Hatta bu konu ile ilgili bir Youtube kanalım var. Kanalımda çeşitli içerikler üreterek bu işi bilmeyen arkadaşlara nasıl yapıldığı konusunda bilgiler veriyorum. İnsanlarda çok merak uyandırdı. Güzel tepkiler aldım.” dedi. 

Pandemi sürecinde insanların daha stresli olduğuna dikkat çeken Demiroğlu, “Bu dönemde insanlar ister istemez stres oluyor. İşte bu stres de giderebilmek için bir sanat dalı ile ilgilenilebilir. Bu sanat dalı da filografi olabilir. Benim filografiden maddi bir beklentim yok. Benim bir dükkanım var zaten. Dükkanımda arta kalan zamanlarda filografi ile uğraşıyorum. Satışını da isteyen arkadaşlara cüzi miktarlarda gerçekleştiriyorum.” diye konuştu.
GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ 
Market detay 
Filografi atölyesi detay 
Kemal Demiroğlu röp. 
Kemal Demiroğlu’nun yaptığı tablolar detay 
Kemal Demiroğlu’nun tablonun hikayesini anlatması 

HABER-KAMERA: Ramiz Kaan OKTAR/ADAPAZARI (Sakarya), (DHA)

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
vir_sl_
Virüslü
Reklam Alanı

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Reklam
Reklam
Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Haberolduk.com - Son Dakika Haberler ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!